27 Nisan 2010 Salı







Dün tatilden döndüm.
Sınırsız içki olgusunun etkileri hala üzerimde.
harikaydı. baya harika.
fakat sanırım tatil modunu biraz erken başlattık, daha 1 ay gidilecek bir okul,girilecek finaller,yapılacak sunumlar var.
Ama kafamda sadece açık büfe var şuan o ayrı tabi.


Bir de farkettim ki animasyon filmleri duygusal anlamda beni hiçbir dram filminin etkileyemediği kadar etkiliyor. çok ilginç. 1 değil 2 değil.



20 Nisan 2010 Salı


19 Nisan 2010 Pazartesi

Birkaç gecedir sokakta yürürken etraftaki insanları dinliyorum.
Vardığım kanı şu; Kadınların hayatlarını yönlendiren sorunlara baktığımızda hepsinin geneli 3 soru üzerinde toplanıyor:

-Ne yiyelim?
-Ne giyelim?
-Kiminle sevişelim?

Yanımdan hızla geçip giden insanların ağızlarından kapabildiğim cümlelerin geneli bu kapılara açılıyor.

Yine aynı gözlemlerimin ışığında (duyan tez yazıyorum sanacak ) söyleyebilirim ki bu sorular kadınlar arasında,sıraladığım hiyerarşi doğrultusunda soruluyor.
Nasıl mesela? Şöyle anlatıyım, Birincil derdi "ne yiyelim" olan kadınlar, şöyle bir bakıldığında, üstüyle başıyla o kadar da ilgilenmeyen,karşı cinsle ilişkiden çok,arkadaşlık ilişkilerinde ön planda olan bir kız oluyor, benim gördüğüm örneklerde kilo fazlalığı olan,kapalı kızlar genelde bu soru grubuna girmekteydi.

"Ne giyelim" derdiyle yanıp tutuşan kızlarımız daha çok mağazalarda gözü başka hiçbir insanı görmeyen türde, yaşları 17-30 arası değişen birbirinden bakımlı kadınlardan oluşuyordu. Ben bu kızlara, mango kasasının sırasında arkadaşımın aldığı bir giysinin parasını ödemek için beklerken rastladım.Siz nerede rastlarsınız bilmem. Kendileri ödeme sırasında beklerken bile ellerine en yakın hizada bulunan bir kaç parça giysiyi tutup çekiştirme derdindelerdi.

"kiminle sevişelim" diye adlandırdığım üçüncü tip kadınlarımıza ise kafe,bistro,bar tarzı mekanlarda rastlıyoruz. Hiyerarşide en üst basamağa ulaşmayı başarmış olan bu kadınların karınları toktur,önlerinde yüksek ihtimal bir çeşit bitki çayı ya da light bira vardır. Muhtemelen ikinci basamağı henüz atlamışlardır ki oturdukları masanın bir sandalyesinde mutlaka çantaları ve bir takım poşetler oturmaktadır. Bu grupta dikkat çeken en büyük özellik, etraflarındaki erkek cinsi varlıkları incelemekten birbirleriyle bile sohbet edememeleridir.

Anlatmak istediklerimin sonuna geldiğim bu cümlede belirtmek isterim ki,bu yazı kadınları yermek amacıyla yazılmamıştır.Aksine sadece yaptığım bir gözlemdir.Zira aynı gözlemi yoldan geçen erkekler üzerinde yaptığımızda,basamak sayısının 1 e düşmesi de olası bir durumdur. O biri de siz bulun artık.

15 Nisan 2010 Perşembe

Bazı zamanlar kendimi,kulağımı kol saatime dayamış,içindeki tiktak sesini dinlerken yakalıyorum.Bu yazıyı yazmaya başlamadan önceki son onbeş dakika da bu "bazı zamanlar"a dahil.

Tek kişi yaşamaya başladığım şu son 3-4 aydan bu yana bir hayli tek kişilik düşünmeye başladım.Bulaşık yıkamamak için son 3 gündür odamda içmek istediğim çayı içmiyorum.yeni bilgisayara itunes yüklemeye üşendiğim için artık müzik dinlemiyorum.
Ve tam şu anda farkettim ki, aylardır üstüme örttüğüm ekoseli kahverengi battaniyenin üzerinde bile "tek kişilik" yazıyor.

Bugün internetten sipariş ettiğim ayakkabılar elime ulaştı.büyük oldular biraz.
bazen neden bu kadar garson boyum diye düşünmüyor değilim.

12 Nisan 2010 Pazartesi

eskişehir güzel yer.
artık tadını unutmaya başladığım,adam gibi noodle'dan yedim.zam gelmiş ama.
sonra donas da yedim.
yeni yerler açılmış,havelka ve del mundo adında iki tanesine gittim.çok güzel yerler.konsept kafe olgusu harika zaten.ankarada pek yok.

glow denen clubdaki şarkı söyleyen kız tatlıydı baya.
güzel bir haftasonuydu.
Otogardayım.
Buradaki adıyla aşti.
eskişehire gideceğim.
etrafta bakıyorum,her yerde bir sürü anı var.
hem üzgünüm,hem de komik şeyler geliyor aklıma.
ha bir yandan da sigara içiyorum.
sonra yanıma benim yaşlarımda bir çocuk geliyor,o da bir otobüs bekliyor heralde.
bir an için göz göze geliyoruz,derken yanındaki iki asker kıyafetli adamı farkediyorum,beraberinde de çocuğun bileğindeki kelepçeleri.yanındaki askerlerden birinin bileğine bağlı.
bir an için kendimi yerine koyuyorum çocuğun,
sonra ne kadar saçma şeylere üzüldüğümü farkediyorum,sonra sigaram bitiyor,sonra da otobüs geliyor.

7 Nisan 2010 Çarşamba

merhaba blog, bir süre için sadece sen ve ben varız,seyircilere bir sezon finali yaptım.
belki bu şekilde samimiyetimi geri kazanabilirim.

çok sıkıldığım bir konu var.aslında bir kaç tane. ama bir şekilde söylemeye başlamak gerek.
mesela beni tanımayan,ya da iyi tanımayan insanların hakkımda dünyanın en olumsuz fikirlerine sahip olması canımı sıkmaya başladı. baya sevilmeyen bir insan olduğuma kabullendirdim kendimi.
çok soğuk,itici görüyormuş herkes. onlara puanım 9.

bu akşam 5 ile 9.30 arasında uyuyordum ben.odamın kapısını kilitlememişim. hayal olarak hatırlasam da giirip çıkan bir kaç tane insan aklıma geldi. bir de yağmur yağıyordu ve şimşekler dolayısıyla oda periyodik olarak beyaz bir ışıkla kaplanıyordu. uzun süredir bu kadar rahat uyumamıştım.

hayatımda ilk defa kıskançlık olgusunu tam anlamıyla yaşıyorum sanırım.
kimi,neyi,ne için olduğunu burada yazmama gerek yok.

istanbulu özledim bir de.