26 Şubat 2009 Perşembe

ne gördüysem çat.


dondurmam seksi.bir yerler yapım filmi.
şi lavs vitek.
lav olsa a-ah derdi.


egzotik meyveler ve yaşlı insanlar ilginçti.
sakatlığını çözemediğim sakat kız.sevmedim.



lav iz..
aylardır rafta duran boş marlboro,doğal yollarla yok olmasını bekliyorum.


kahve kutularını hayata kazandırma çabam.

artbuwk


geçen dnr da bir kitap gördüm.fotoğraf kitabı.
hans eijkelboom adında hollandalı bir fotorafçı tarafından hazırlanmış.
adı da paris.newyork.shanghai.
adından da anlaşılacağı gibi bu üç "metropolitan(?)" şehirin insanları fotoğraflanmış.
birbirinden çok uzak bu şehirin insanlarının,zevkleriyle,giyimleriyle,yiyip içtikleriyle,kısaca hayat tarzlarıyla aslında birbirine ne kadar benzediğini gösteriyor her sayfa.
yaklaşık 1 saat oturdum orada biryere inceledim.
çünkü 50 ytl ydi ve o parayı o an o kitaba veremezdim.
"0" üçlemesi yaptım vay.
neyse.
çok güzel parası olan alsın.

23 Şubat 2009 Pazartesi

it socks

yatağın yanında, çorap koleksyonu yapıyorum resmen.
kulağa iğrenç geliyor değil mi?
çünkü öyle.

ps:günlerdir kimden ötrü tiribal mix dinliyorum.üstelik eşlik de ediyorum.
"bitti.te bu gadağdı,bi kerette yılmazlan uğraşma."

kuruboya,görev tamam.

sonunda bu akşam kuruboya aldım ben,toysrus'tan.
tabi artık adı toysrus değil.toyiki.TOYİKİ.
TOYİKİ NE LAN!
çok doluyum bu konuda.
duyguya da dediğim gibi.her gece yatağımda yastığımı ısıra ısıra ağlıyorum.
NEDEEĞN diyorum,neden tanrım,toysrus ın nesi vardı?
neyse.
5 ytl ye aldım hemde kuruboyaları.

bir de,
bodyshop'un kadınları meyveye dönüştürme çabasını takdir ediyorum.
DEVAM EDİN.
çok güzel lan.çok.çilek kokan,çilek tadında bağyanlar.
çokgüzel.çok.yenir.çok.daha ne kadar "çok" diycem.
ama güzel kabul edin.
lav'da da mandalinası varmış.yami.
mandalina lav.

ps:turuncu boya çabuk bitecek gibi duruyor.
edit:26 şubat perşembe.
karfurda aynı boya kalemleri 2 ytlydi.toyikiye boykot zamanı.

21 Şubat 2009 Cumartesi

bir dertten müzdaribim

müzdaribim de tarikat ismi gibi.
enivey.
derdimi anlatmadaan önce biraz geriye gitmemiz gerekecek.
aslında gerekmiyor ama öyle istiyorum.
bu akşam elon boy'u oynadım.
tek başıma bir alışveriş merkezine gittim.
çok güzzel bir şey.
bir kere oyuncakçıları doyasıya gezebiliyorsunuz.
ne yiyceğinize karar veriyorsunuz.
girmek istemediğiniz hiçbiryere girmiyorsunuz.
neyse.
derdim kuruboya fiyatları.
dnr a gittim alayım dedim kırıboya.
40 ytl lan.
12 li kuruboya bildiğin.
bu ne.
benim bildiğim kuruboya 5 ytl dir.faber kastelse hadi 10.
sinirlendim almadım.
kitap alcaktım onu da bıraktım ne bu lan diye.
kampüste de bir kırtasiyede tekli satılıyordu kuruboyalar ordan alayım dedim 10-15 tane.
tanesi 2.5 ytl burda da.
kuruboya lan bu.adı bile ezik.
ayıptır.

20 Şubat 2009 Cuma

nazlı yarim jogging yapmış







öyl löyv mö gööğfrönd

british konuşan ingilizce hocalarına "föğk öğf yüğ bööğstöğds" diyorum.

19 şubat cuma vocabulary dersi hocayla ik görüşmem;
b-may i ask you sth before we start?
h-sure,go on.
b-why did u choose british as an accent?
h-first this is australian,n ı had to.
b-so u lived there?
h-yes,for some years.why did u ask,does that bother u?
b-well it sounds a little stupid(bunu biritişle söyleyerekten)when no-native speakers speak british.
h-well Im not gonna change it for you.
b-as if I wanted you to do that..

19 şubat cuma contextual grammar dersi,bu hocayı da ikinci görüşüm

herkesten bir soru ister hocamız kendi ile ilgili.ve bu narsistliği,jim carrey edası hareketleri ve biritiş aksanıyla birleşince ben yine sinir oldum.
herkes ıssız bir adaya düşseniz götünüze sokacağınız üç şey mantığında anket soruları sordu.
bana geldiğinde.
"well,what on earth made u think that,this necktie matches with that shirt?"dedim.
ikiside farklı yönlere doğru çizgiliydi ve gözlerimi sikmişti.
soruma cevap vermedi.

tamam british aksanı kulağa harika geliyor ama sadece british insanlar konuştuğunda yahu.
NÖYS diyor adam.
NÖYS

naknaknakinon

ne farkettim biliyor musun,
alkolün etkisindeyken çatır çatır ingilizce konuşabiliyorsun.
2 gün önce nedjima denen sümüklü yerden kampis'e dönüyoruz.
arkadaşım da leş gibi,ben kötü değilim okadar başım ağrıyor kapalı ortam etkisi.
durmadan ingilizce konuşuyor.
bende ne zararı olcak eğleneyim diye eşlik ederken,
yarım saat boyunca kafa sikecek kadar ingilizce konuştuğumuzu farkettim.
durakta yanımıza bir kız yaklaştı ve "I heard you were talkin english so may ı ask you whether you guys are waiting for the beytepe service?" dedi.
bizde cevap verdik.
ardından dayanamadım kıza dedim biz bunu eğlencesine yapıyoruz dedim,türküz yani dedim.
çok şaşırdı kaç senedir ingilizce eğitimi aldığımızı falan sordu.biritiş olmadığımızı anlamış ama amerika falan diye düşünmüş.öyle baya muhabbet uzadı.
mylla'ymış adı.ne güzel isim lan.
italyalıymış.
işte servistede konuşurken ön koltuğa oturan iki kzı gözlerimizin içine baka baka
"ayy beyin sikici erasmuslular da burda" dedi.
koz elime geçmişti.yüzümde büyük bir gülümsemeyle ikisine dönerek "biz türküz bu arada sayın erasmus hater girls" dedim.
y*rrak gibi baktılar,özür dileriz dediler.
işte öyle.
kampüsteki sindirella kurallarından çok rahatsızmış mylla.
giriş saatlerinden bahssediyor.
bu kadar.

dün akşam da gizem süpriz noodle getirimiş çok güzeldi yine canım istedi.
neyse mezgit yiycem bugün.


edit:(23 şubat 09) mezgit yemedim o gün.mantarlı pide yedim.

16 Şubat 2009 Pazartesi

bu satırları yazarken kakaolu pirinç patlağı yiyorum

yine o zamanlardan birindeyim.
çok önceden bahsetmiştim.
yaklaşık 1 seneyi bulan aralıklara,elektronik bir cihaza para verme isteği gelir durur bana senelerdir.
bunu bazı arkadaşlarım,"içindeki manevi eksikliği maddiyatla doldurma isteği" diye adlandrıyor.
arkadaşlarım psikolog falan değil ama böyle cümleler kurabiliyorlar evet.
neyse.
işte yine o zamanlardan birindeyim şuan.
internette site site dolaşıyorum ne almalıyım diye.
yarın elimde olacak yeni bir ipod,blackberry,dslr kamera,grafik tablet,beni bir sene daha çok mutlu edecek diye düşünüyorum.
yanılıyorum tabi.
aksine,ilerleyen aylarda ağzıma edebilir bu durum.
bu yüzden bu düşüncemden vazgeçiyor ve kendime kremalı mantar çorbası yapıp,bir sigara alıp koridora çıkıyorum.

şimdi şöyle bir şey var

insanların bir deviantart üyelikleri,bir de flickr üyelikleri var.
flickr galerilerini gezmek bana daha çok zevk veriyor.
niye derseniz;
kaç kişi bakmış, kaç kişi favoriye eklemiş,derdi olmadan,istediği,bakıp beğendiği fotoraflarını,çizimini bilmemne koymuş adam galerisine.en güzeli,
mesela koskoca üçyüzotüzüçbracket yaramaz nunuya binip çektiği fotorafı flickr a yüklemeyi tercih etmiş.

korkmuş çünkü deviantarta koyarsam insanlar ne der,beni fevlemez,ucuz pavyonların masalara meze karısı olurum demiş.ama flickr a koyunca sadece" evet ben de bir insanım,eğlenme içgüdüsüyle fotoraflar çekilebiliyorum" görüntüsü veriyor.
ne sıkı saçmaladım.
bu freyzi de lav kullanır hep.
uyudu şimdi.
söylemiyorum ama kedisi çok komik olmuş,genelev mamalarına çevirmişler cağnım kediyi,leoparlı meoparlı.

15 Şubat 2009 Pazar

laviz

eğriyıl aynı.
my own ariel.

10 Şubat 2009 Salı

under no one's umbrella ella

iki gündür hava yağmurlu burada.oradan aklıma geldi.şemsiye kullanmayı hiç sevmiyorum.
bu yazının "yağmur damlalarının pıt pıt yüzüme çarpmasından daha güzel ne olabilir ki!bunu neden engelleyeyim,çiçekler,böcekler,yağmuru seviyorum bılog!" şeklinde devam edeceği yok merak etmeyin.
sadece gereksiz bir ağırlık şemsiye.
elimde 2 bavul gezerim,bir şemsiyeyle gezemem.
hatta bir ara annem sırf şemsiye kullanayım diye bana bir şemsiye hediye etmişti.
böyle küçülüp küçülüp neredeyse cebine sığdırabileceğin tiplerden.
birkaç gün sırt çantamda taşımıştım.ama ne kadar yağmur yağsa da çıkartmadım yine çantamdan.
başkasının şemsiyesinin altına girmeyi de sevmiyorum işin garip yanı.yürüyebileceğin kocaman bir yolda, kafana birkaç damla su gelmesin diye bir şemsiyenin altında 2,3 kişi sığışmaya çalışıyosun.
bu yüzden yağmurlu havaların en büyük dostu ingilizcede hoodie,türkçede ne dendiğini bilmediğim şapkalı üstlerdir.
yeter neyse,sıkıldım.
bi gecede fıstk ezmesini de yarıladım.
yağsız süt fıstık ezmesi çifti çok ironik.
ironik.

9 Şubat 2009 Pazartesi

niptuck



niptuck 5. sezon 13. bölümü az önce izlerken 15 dakika arayla iki ayrı sahnede bağırarak küfür ettim.
"ANASININ *MI" dedim.
ryan murphy,dizinin yaratıcısı,yazarı,yönetmeni olan adam'a
"duuude youre a fuckin phsycho" demek istedim.

soldakileri de biraz araştırma sonucu buldum.lyn ve richard,onlarda dizinin yazarlarındanmış.korkunç düşünceleri yüzlerine vurmuş dedim fotorafı görünce.


edit:14. bölüm,daha ne gelebilir başalrına lan.
katlettiler bütün castı.
ama olsun.gelmiş geçmiş en iyi drama ilan ediyorum bu diziyi.
ediyoruğm ettim.

8 Şubat 2009 Pazar

back to black bitches

çirkin kızlar üzülmeyin,artık sizinde bulunduğunuz sosyal ortamlarda benzetilebileceğiniz bir ünlü var.
amy winehouse.
kara,kuru,baykuş saçlı,gözaltları çökmüş,büyük burunlu bir kız dahi olsa da,"ayy eymi vaynhağuza benziyoson" dendiğinde mutlu olduğunuzu biliyorum.

çirkin kızlar tamlaması çok kırıcı oldu,geri aldım.
bu yazı başlı başına kırıcı oldu hatta.
amywinehouse'dan valerie dinlesin üzülenler neşeleri yerine gelsin.

yüp

ne kadar uzun süredir ağlamıyorsun diye sordu dün gece biri.
dur bakayım dedim.bir boşluk oldu.hatırlamadım lan.
o gece ağlamayı çok denedim.ama her denememde daha da komik duruma düştüğümü farkettim.
çok eğlenceliydi.
ne alköllü içeceklerin,ne duygusal müziklerin,ne aile sorunlarının,ne başkalarının sorunlarının hiçbir faydası olmadı.
sonra bir baktım herkes uyumuş.

7 Şubat 2009 Cumartesi

gözlerimizmiparlıyor

fotoğrafların üzerine resim çizmek nasıl eğlenceli.

akşam akşam oldu mu

akşam henddrikle karşılaştık.son gecesiymiş buradaki,yarın almanyaya dönüyormuş,fotoğraf falan istedi bizimle birlikte,sonra bir şeyler yazmamızı istedi.
çok üzüldüm lan.neyim halbuki o benim.kaç ay oldu tanıyalı.
yakında kadın programlarına ağlamayı düşünüyorum.

bir da sarah joncas diye bir bayan var kanadadan.tanımam etmem kendisini,sadece deviantartda çizimlerini takip ettiğim bir hanım,şöyleki çizimlerindeki stili o kadar kendine özgü ki nerede görsen bu onun çizimidir diyorsun.
bir de çok güzel balık çiziyor.teapartygirl kullanıcı adı girin bakın link mi vericem bir de.

bir de kampüs içindeki kafelerde sigara yasaklanmış.
bir de tavuk salatasına zam gelmiş.
bukadar.

5 Şubat 2009 Perşembe

döndüm ben,yok lan o manada değil.

uzun süre için kendi evimdeki son günümde sabah kahvaltısında kremalı patates kızartması,yumurtalı ekmek,fıstık ezmesi yedim ve portakal suyu içtim.
daha sonra mavi şeker adlı programda mustafa güngeceyi izledim.sonra evden çıktım.
ankaradayım.
evden çıkınca kendimi ankara da bulmadım tabi.
ototbüsle geldim.
bitmek bilmeyen bir yolculuktu yine.
farkettim ki yokluğumdan fırsat ankaraya yine alışveriş merkezi dikmişler biriki tane.
hepsi birbirinin aynı halbuki,içlerinde farklı bir şey olsa kızmıycam.
neyse.
yetmiş vasıta değiştirdikten sonra hacettepe otobüsüne kendimi attım.
biraz uyumayı hayal ederken,yeni erasmus öğrenci kafilesinin borat aksanlı ingilizceleriyle cırcırcır kaynaşma çabaları bu hayalimin içine sıçtı.
dönüp küfretsem neolur ki dedim.anlamazlar sonuçta.
hele bi tanesi var anladığım kadarıyla nüyorktan gelmiş,onun yüzüne işemek istedim.
sağda aydınlatılmış sahadaki kasklı ayımsı amerikan futbolu oyuncularını görünce artık kampüste olduğumu anladım.
kendimi odama attım.
birazdan yemek yemeye çıkmayı düşünüyorum.
tatille ilgili de bir bok anlatasım yok,çok güzeldi sadece.