30 Ağustos 2008 Cumartesi

._.

büyümek iğrenç bir şey.
daha fazla sorumluluk almak istemiyorum.
!

29 Ağustos 2008 Cuma

oya bokuma koş


yeni yeni fişler türemiş.
bilirsiniz canım,şu 1. sınıf öğrencilerine okumayı öğretmek için yapılan fişler.
hani ali ata bakar,ipek ipi tutar.
tutar dı demek lazım mazide kalmışlar çünkü.
bugün bir ilkokul kitabında şöyle bir fişe rasladım.
ela lale elele.
ilginç valla.
tabi ilk bakışta ela ela ee ee diye algılamam daha ilginçti.

brokoli


dünya üzerindeki en iğrenç sebze ıspanak sanırdım. ta ki brokoli yi tadana kadar. 2-3 sene önce sevgili anneciğim haşlanmış brokolileri yoğurtla süsleyip önüme koymuştu. brokoliler ağzımdaki yerini aldığı anda ağzım istem dışı, çiğneme işlevini yitirmişti. yüzüm altına sıçmış çocuk ifadesi almıştı. o gün bugündür dünyanın en iğrenç sebzesi brokolidir. ıspanak da 2. tabi ki.

28 Ağustos 2008 Perşembe

lazy eye

sol gözüm 3-4 gün önce direğe girdi.
şişlik morluk falan yok ama gözüm küçüldü.
doktora falan gittik bir şey yok dedi.
sanırım artk lazy eye melihim.

27 Ağustos 2008 Çarşamba

gökdelmeyen


balkon,
gece,yıldızsız bir gökyüzü.
bahçeyi sulayan fıskiyelerin ve içerideki televizyondan gelen anlamsız tartışma programının birbirine karışan sesleri.
suluboyalar,her zaman en iyisi<: bir kaç beyaz fotokopi kağıdı üzerine çizilmiş anlamsız resim,ve üzerlerinde suyla karışmış çok anlamlı renkler.
kafamda bugün izlediğim birkaç filmin aklımda kalan sahneleri. isimlerini hatırlayabilecek miyim?evet evet,forgetting sarah marshall,güzel bir intikam-ı aşk filmi. bu da ne demek be(!) bir ay sonra yine aynı gökyüzüne bakıyor olacağım,fakat başka bir şehirde,bilmediğim bir şehirde.düşünmesi bazen ürkütücü. belki o zaman daha çok yıldız olur gökyüzünde. bazen öylesine göz ucuyla bakıp hiç yıldız olmadığını sandığım havaya bir kez daha baktığımda sayısız yıldız görebiliyorum.baktıkça çoğalan yıldızlar.herneyse canım.
kafamda da değiştirmek zorunda olduğum hayallerim,hep bir şeylerin eksik olduğu,hiçbir şeyin istediğim gibi gitmediği düşüncesi.halbuki herşey olması gerektiği şekilde gerçekleşirken. fazla bencilim ve hiçbirşeyle yetinemsini bilmiyorum.herkesin dediği doğru.

elimde de bu pembeli,kırmızılı,başında parlak bir çilek olan,mervenin uçlu kalemi.adam sandlers'ın chuck and larry de dediği gibi:"oh chuck that is so gay!"hahaha fazla film izliyorum.

beni de film niyetine izleyen birileri var mıdır acaba?

23 ağustos 2008

25 Ağustos 2008 Pazartesi

terlimerliıslakmıslak

çok mu sıcak oldu?
öyle oldu öyle.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

adi prenses


maryoyla prensesin aşkı gibi aşklar kalmadı. o mantar elli kere diyecek ki bana boşa geldin koçum başka kapıya,yok burada prenses diye de,ben de hala daha prenses arayacağım,çürüsün hangi kaledeyse hiç acımam. ne lağım çukuruna girmediği kalıyor,ne lavlara düşmediği,binbir türlü de cıvcırlı böcek, hepsi de götü boklu bodur bi prenses için, hadi oradan gel sen beni bul! yayılmışsın hangi kaledeysen gelsin beni bulsun maryo,ne ala be, o kapındaki bekçi dinazorla ilişkin de vardır senin ne malum,ya bi git prenses ya bi git, sinirimi bozdun gece gece. hoş ben de nereden takıldıysam,bu majezik hapları böyle yapıyor beni,sözde ağrı kesici,uykumu da getirdi zaten.

8 Ağustos 2008 Cuma

ayyy

resim çizen birisini gördüğünde,veya resimle ilgili bir konu açıldığında "ayyy ben çöp adam bile çizememm" diye haykıran kızlar,hayır hiç de düşündüğünüz kadar sempatik olmuyorsunuz.
çöp adam dile gelse "ayyy çok da s*kimdeee" derdi heralde.

6 Ağustos 2008 Çarşamba

komşu komşunun sesine muhtaç mıdır

bitişikteki apartmanda bir çocuk var,semihin odasıyla yanyana odaları sanırım ki ne zaman orada bir işim olsa,o çocuğun deyim yerindeyse anıra anıra şarkı söylemesine şahit oluyorum.
şimdi de robbie williams'tan I just wanna feel real love ı söylüyor,şarkının adı bu mu bilmiyorum,ama bildiğim bir şey varsa o da söylemeyi beceremediği.
tamam hepimiz mariah carey olarak doğmadık annemizin karnından,ben de iyi şarkı söyleyemem ama en azından bunun farkındayım ve şarkıların en tiz bölümlerinde kedi osuruğu gibi sesler çıkarmak yerine susmayı tercih ediyorum mesela.
sende öyle yapmalısın bitişikteki çocuk,adını yaşını da bilmiyorum ama sesinden anladığım kadarıyla eleştiriyi kaldırabilecek bir yaştasın.
hadi komşuları geçtim,annene babana yazık vazgeç bu sevdadan.

iiuuvv


burnuma kötü kokular geliyor.
deyim anlamıyla kullanmıyorum.
bugün tekrardan koku almaya başladım,ama hiç de güzel kokular değil,kan mi ilaç mı yoksa başka bir şey mi anlayamıyorum ama,hayır duymak istediğim koku bu değildi.
uzun bir aradan sonra,daha etkileyici bir kokuyla kendime gelmek isterdim,çilek olabilirdi mesela.
neyse,iyileşiyorum ez azından,bunun göstergesi.
bir de şu plasterden kurtulsam,
deli gibi ,parçalayarak kaşmak istiyorum burnumu hahaha

5 Ağustos 2008 Salı

ayna ayna,söyle bana

aynaların hep gizemli,ürkütücü bir yanı olduğunu düşünmüşümdür.
nedenini kesin bir şeye bağlayamıyorum fakat,evet öyle düşünüyorum.
dünyanın aynadaki yansımasında hep olağanın dışında bir ayrıntı arıyorum,dikkat edersem belki o kısa,saniyelik anı yakalayabilirim diyorum.
gece işemeye veya su içmeye kalktığım zamanlarda,odamdaki aynanın önünden geçerken,bir kez daha bakıyorum,bir şeyler gördüğümü sanıyorum.
banyoda dişlerimi fırçalayan yüzüme bakarken,neden olmasın,belki de karşımda dişlerini fırçalayan bu çocuk da beni yansıması sanıyor diyorum.
aynaların ardında benimkiyle paralel giden bir hayat olup olamayacağını düşünüyorum.
aynada dişlerini fırçalayan çocuk belki de benimle birlikte banyodan çıkacak ve olmasını istediğim hayatı yaşayacak,ya da istemediğim bilmiyorum.
sadece,ikimiz de hayatlarımızı yaşarken,bir aynaya denk geldiğimizde birbirimize bakıp,işler yolundamı diye bir göz atıyoruz gibi hissediyorum.
belki de çok fazla hayal kuruyorum.
bilmem,doğru evet,belki de aklımı kurcalıyorum,
ama olsun,bunu da seviyorum.




evet evet bende farkettim,durmadan şimdiki zamanlı cümleler kuruyorum.

nefes

yaz başından bu yana orada burada geçen yaz tatilim ,bir önceki yazımda bahsettiğim ameliyat ile son buldu sanırım.güneşe çıkamıyorum malesef.birkaç gündür vaktimin neredeyse tamamını odamda geçiriyorum,
bazen verimli olabilmek adına bir köşeden bir tuval çıkarıp bir şeyler üretmeye zorluyorum kendimi,odamdaki nesnelerin yerini değiştiriyorum,gereksiz eşyaları atıyorum-en azından atmaya çalışıyorum,odamdaki eşyalara veda etmek her zaman kolay olmuyor,bu kimi zaman üzerinde saçma sapan karalamalar olan bir kağıt da olsa.
bazen de boşverip saatlerimi bilgisayarda küçük bir oyunla geçiriyorum,veya daha üretken olan insanların çalışmalarını takip ediyorum.
bazen burunumdaki tıkanıklık 2-3 dakikalığına da olsa geçiveriyor,tıpkı şu anki gibi,işte o zamanlar iyi hissediyorum ve zamanın tadını çıkarıyorum,ve o heyecanla o kadar hızlı yazıyorum ki durmadan daha sonra fark edeceğim imla hataları yapıyorum(ama kimin umrunda).soluduğum hava nasıl desem,naneli menthos ferahlığında ahah!
şu an iyi hissediyorum,umarım biraz daha sürer.

3 Ağustos 2008 Pazar

nosejob

bugün günlerden 2 ağustos,sanırım cumartesi,2 gün önce ameliyattan çıktım.bana göre burnumdaki yamuk görüntüyü yok edip,nefes almamı sağlayacak ameliyat,onlara göre ortopedik septum deviasyonu ve burun rinoplasti tedavisi.
artistler ya.
çok ürkütücü bir deneyimdi.
ameliyat günü sabah 9 gibi hastanedeydik.herşey rüya hızındaydı.üzerime giymem için yeşil bir önlük getirdi pembe giysili hasta bakıcı kadın,,üzerindekileri çıkaracaksın dedi.bende üzerimdeki tişörtü çıkarttım.kadın sadece iç çamaşırın kalacak dedi,ben de biraz gülerek biraz da şaşırarak iyi bakalım dedim.giydikten sonra odadaki yatağa yatırıp ameliyata hazırlık için bir kaç test yaptılar.
iki tane hemşire iki yanıma geçti ellerinde bir şeylerle.biri tansiyonumu ölçerken diğeri serum takmaya çalışıyordu.
damarlarım fazla ince olduğundan sanırım hemşireler kolay kolay bulamazlar,çok eğlenirim onları çabalarken görünce ahah.o gün eğlenmedim ama.
bakıcı kadın kolumdaki bilekliği farketti.onu da çıkarmamı söyledi.şans bilekliğimdi.düğüm olmuş çıkaramam deyince makas alıp kesti.
aradan iki dakika geçmemişti ki yeşil önlüklü bir adam sedye ile geldi ve beni sedyeye aldılar.
hareket etmeye başladı sedye,annem yüzündeki korkuyu belli etmemeye çalışarak güldü ve gözlerini şaşı yaptı.beni güldürmek için.hep öyle yapar.ben de güldüm ve el salladım.
asansörde yukarı çıkarken hemşire ve hasta bakıcının anlayamadığım bi konuda tartıştığını hatırlıyorum.asansörden çıktık.görebildiğim tek yer tavandı.tavanda geçip giden florasan lambalarından ne kadar hızlı gittiğimizi farketmiştim.daha sonra geri geri dar bi odaya doğru girmeye başladı sedye.sanırım ameliyathaneye gelmiştik.etrafımda bir sürü garip garip araçlar vardı.genel renkler beyaz ve yeşildi.soğuk ve ürkütücü biryerdi.camların olmaması başlı başına ürkütücüydü zaten.
bakıcı adam beni ameliyatı olacağım yeşil örtülü sert zemine yatırdı.derken her yerimden kemerlerle bağlamaya başladılar.telaşlandım fakat sesim çıkmıyordu.anestezi uzmanı serumuma bir şey enjekte etti.sol kolumdan tüm vücuduma doğru çok sıcak ve acı veren bir sıvı ilerliyordu.derken diğer adam elinde ağzımı ve burnumu kapayacak büyüklükte bir aracı yüzüme doğru yaklaştırdı,içinden gelen hava katlanılmazdı,şu meşhur narkoz bu olmalıydı herhalde,nefes almaya çalıştım.1..2..ve heryer kararmıştı.kendime geldiğimde herşeye başladığım yerde ziyaretçi odamdaydım.
yüzümde taşıyamayacağım bir ağırlık vardı.dudaklarım kupkuruydu.söylediklerine göre ayılmam çok zor olmuş.6 kişi hareketimi engelleyememişler.çok fazla ağlamış ve bir şeyler sayıklamışım.
1 gün hastanede yattım.ertesi gün tamponlar çıkartıldı.inanılmaz bir acıydı.bu tür bir acıyı en son sünnetimde hissettim sanırım ahah.
şu an odamdayım ve gözlerimin altında kocaman mor şişlikler var,öyleki etrafı görmekte zorlanıyorum,gözlerim japon edasıyla etrafa bakıyor ve kaşlarım botoxlu gibi.dudakalrım sürekli ağzımdan nefes aldığım içni durmadan kuruyor ve burnumda aşırı kaşındıran ve rahatsız eden bir alçı var.
kötü hissediyorum.
yüzümü özledim.
bu ben olamam,olsa olsa eroin komasına girmiş serdar ortaç!
2 ağustos 2008