26 Ekim 2010 Salı

merhaba,
gitarını çantasına yerleştirmeye çalışan oda arkadaşımı izlerken, birşeyler yazmanın iyi fikir olabileceğine karar verdim.
hayatımdan bahsetmeye çok üşeniyorum böyle uzun aralıklarla yazdığım zaman. şöyle özetleyebilirim; arkadaşlarım,alkol ve akabinde dans. ahahah.
şöyle ki bir sabah kendimi, çoraplarımı buzdolabına koyarken yakaladığım an, daha az içme kararıaldım. ama daha önce bahsetmiştim. kendisine tabu koydumu insan, daha bir bağlanıyor o şeye, o şey herneyse.

yine bir kasım ayına yaklaşıyoruz ve ben yine yurt dışı planlarımı hayata dökmek adına konsolosluk önlerinde çürüyorum. bu kasımda ispanya,fransa ve italyaya gideceğim vize çıkarsa.
daha doğrusu birlikte gideceğim insanlar öyle istedi. benim tek isteğim duty free den m&ms ve lucky almak, ucuz bacardi ve cider içmek, ve en önemlisi çocukluk hayalim olan euro disneylandi görmek. belki yine bir günlük tutarım oralardayken. tabi tüm hayallerim konsolosluktaki mongol herifin bana yollayacağı red zarfıyla başka bahara da ertelenebilir. neyse. think pink.

başka nelerden bahsedebilirim. he mesela motivasyon. inanılmaz bir şey. sizi motive edebilecek küçücük birşeyle yapabilecelerinize inanamazsınız. bur da gelişim kitabı griş cümlesi gibi oldu ama idare edin. samimiyim ama. ben ki kendi çizdiği resimleri çok nadir beğenen birisiyimdir. bir tane kalem var. böyle çok değişik marker gii de değil grafik kalemi gibi de. o kalemi elime aldığımda adeta level atlıyorum. kendimi aşıyorum. ama marifeti kaleme yükledim. herhangi bir kalemle öyle çizemediğime inandım. gerçi bunun adı motivasyonmudur bilmem ama. kötü bir örnek oldu sanırım evet.

haydi bu kadar yeter. kalın sağlıcakla. bu da ne demekse.