7 Aralık 2010 Salı

"When truth brings no profit, to be wise is to suffer." dedi bu sabah tanıştığım british literature hocam. British literature demek ingiliz dili edebiyatı demekten daha havalı evet. edebiyat kelimesini oldum olası sevemedim ben çünkü. bir samimiyetsizlik oldu hep. şiir gibi. aynı his. neyse konu o değil, konu ne bilmiyorum. bu sabah bu sözü duyduğumda iyi hissettim. hani bazı zamanlar olur ya; düşünüp de kelimelere dökemediğiniz birşeyi birinin yıllar, belki asırlar önce dile getirdiğini öğrendiğiniz anlar. tamam böyle anlar öyle gündelik hayatın vazgeçilmezi anlar değil. fazla spesifik. hatta şu an ben uydurmuş bile olabilirim. tamam konu şu sanırım. sözler çok şey değiştirir. sabah 45 dakika boyunca trafiğe takıldığı için beklemek zorunda kaldığım bu hocaya sövdüğüm küfürleri yuttum mesela. sadece eski bir alıntı yaptığı için. anlattıklarına kendimi kaptırdığım için.

Bu ara hayatım çok garip bir düzen içinde. hiç olmadığı kadar. her şey olmasını istediğim gibi. hiç bir zaman hepsi bir arada olmaz dediğim şeyler birlikte çok da güzel gidiyor gibi. ne gibi?
mesela herhangi bir sunum, vize tarzı bir şeye 24 saatten az vakit kalmadan çalıştığım görülmemişti. 4 gün önceden bir sınava çalıştım. kendime inanamadım. bunda arkadaşlarımın da etkisi var tbi ama olsun. olayı kendime yormayı seviyorum.
ha mesela, 4 gün önceden vizeye çalışmış bu çocuk, o 4 günden 1 gün önce dımtıs şarkılar eşliğinde 6 saat dans etti. veya sınırsız pizzanın canını çıkardığı günün akşamında yağsız süt,yeşil elma, kızarmış kepekli ekmek gibi ürünlerin olduğu bir alışveriş yaptı. veya bir kaç saat önce bir arkadaşının çaldığı elektro gitar eşliğinde coldplay şarkıları söylemeye çalışırken, daha sonra başka bir odada başka bir arkadaşıyla saz eşliğinde "abe kaynana naptın bize" gibi sözleri olan şarkılar söyleyip roman havası oynamaya çalıştı. demek istediğim tezatlığın oluşturduğu bir düzene girdi. girdim. ve garip şekilde harika hissettiriyor. bir de şu cümlelerim ingilizceden türkçeye çevirilimiş kötü cümleler gibi olmasa herşey harika olacak. "ve garip bir şekilde harika hissettiriyor" ne demek allah aşkına. " and it feels great in a weird way" dediğinde neden daha düzgün geliyor kulağa. neyse.
harika olmayacak tabi. en mutlu olduğum anda bile eksik hissediyorum. en olmaması gereken bir şey veya bir kişi için orası ayrı. ama bu da benim kötü yanım olsun. eksik yanım olsun, öyle kalsın. herşey tamam olacak değil ya.

bu da böyle bir yazı olsun.