31 Aralık 2010 Cuma

ON,TOKUZ,SEKİZ.

"galiba 2011'e karlı bir merhaba diyeceğizzzzz, tam bir noel ruhu, let it snow:)))))" diye konuşmaya başladığım bir dünya düşünün.
ya da bunu hiç düşünmeyin şöyle yapalım. "Babuş ben böyle yılbaşı, sevgililer günü falan acıyorum kutlayanlara, gerçekten Amerika'nın ticari oyunları üzerimizdeki. varsa yoksa tüketelim, insanımız cahil ve saf kanka..."

ya da hepsini unutun, zaten eminim duymayanınız kalmamıştır bu ve türevi cümleleri. kızmayın onlara da. gerçekten bak, bence bu çeşit insanlar olmasa hayatın tadı tuzu kalmazdı. bak bir kaç saat önce almanca sınavından çıktım, dersi üstten alan "ciciş" bir kız var. ciciş diyorum ben ona. gerçek bir ciciş çünkü. çok sinirliydim değerli hocamla 92 saat kavga edip çıkmıştım sınıftan, derken ciciş geldi yanıma. "yhaa bide behnn bu adamın arabasına otostop çekmişimmm yaaa inanabiliyomosooon ihihieehoeheo" diye bir cümle kurdu gitti. şu an hayat bana güzel.

ha ne diyordum. yılbaşı heh. niüğ yiığr. NOEL diyen teyzelere de rastladım.
"Ooo kampüse bu sene NOEL erken gelmiş" teyze evet kampüs etrafı süsleme anlayışını biraz abartmış. gördüğü her çam ağacını ışıklı kablolarla boğazlamış olabilir ama, ne yaptın sen,ne kırismısı ne noeli.

Bana hiç bir anlam ifade etmiyor gerçekten böyle günler. Hatta böyle doğum günüymüş, yeni yılmış falan, eskidiğimi hissettiren her gün sinirimi bile bozuyor. a bu demek değilki yazının başında belirttiğim "babaoli ticari oyunlar bunlar" tayfasına dahilim.
Yok canım. Bende hepiniz gibiyim. Bende o malum anda "hayti geri sayımm ayy ayy kaçırcazz,onnn, tokuzzz, sikizzz" diye sayan sarhoşlar kervanının bir üyesiyim böyle eleştirdiğime bakmayın. bende her tarafı kaplayan geyik süslemelerini, yanıp sönen ışıkları seviyorum. ama diyeceğim o ki farklı bir şey yaptığımız yok arkadaşım,canım benim.
senin de maksimum yaptığın şey alkol alıp dans etmek olacak, benim de.
e ben bunu daha dün yaptım. e işte onu diyorum o günü bugünden ayıran birşey yok lan.
ha şimdi kalkıp "yok ben maldivlerde rihanna'nın özel partisinde giricem" dersen boynumu eğer çeker giderim. Sonuçta bir de şöyle bir olgu var.
"AYY YILBAŞINA YARRAKLA GİRERSEM TÜM YIL YARRAKLA GEÇER EYVAAH" kuramı.
ayıpçı olarak yazdığım kısımlara her türlü kelimeyi getirebilirsiniz.
Öyle bir dünya var mı lan, yılbaşına evde girdin diye tüm yıl evde kaldığını düşünsene. Nasıl fantastik bir dünya. böyle kapı cam yok oluyormuş. tövbeler. ya da yılbaşına seks yaparak girdiğin için infinite bir seks yapma aktivitesi içinde geçse yılın. ileri geri.
tamam çok ayıpçı oldu. sustum. Ayıpçı ne lan bu arada. ne biçim kelime nerden öğrenmişim.

İşte söyleyeceğim o ki, söyleyeceğim bir şey yok. Büyük planlar yapılmadı. Sevdiğim bir arkadaşımın evinde yemek yiyeceğim bu akşam. Aklıma eserse gece dışarı çıkıp "layk a ciğsix layk a ciğsix " ritimleri eşliğinde saçmalayıp on tokuz sekizimi yaptıktan sonra, alkol alıp uyuma planım var. özellikle geçen seneki yılbaşı faciamda sonra, her güne plan yaparım. o güne yapmam.

hepinize iyi yılllağr cicişlerrrrr:::::))))))

not: her zaman söylerim. bütün kültürlerin özel günleri bir yana, cadılar bayramı bir yana. kalbimde cadılar bayramı kutlayamamanın yarası bambaşkadır. niye canım türkiyede artık partiler oluyor kii falan demeyin. çok keko şeyler onlar. çığlık maskeli erkekler ve peri melek kılığında kızlardan oluşuyor. Baya yerinde kutlayacaksın gidip. Süper mario olacaksın mesela.
Ron weasley olacaksın. aquaman olacaksın.
ah nerde.

18 Aralık 2010 Cumartesi

geçen gece ne oldu biliyor musun. tam başımı yastığa koydum uyuyacağım, bir anda flashbackler canlanmaya başladı gözümde böyle önce az az, sonra git gide hızlanarak. durmadan daha uzak geçmişten küçücük anları 5 saniyelik videolar halinde görmeye başladım. durduramıyorum ama. gitgide daha geriye gidiyor, 1998, 97,96,94,92 dur lan imkansız artık hatırlamam. 1 yaşına geldim neredeyse dedim. ama hatırlıyorum işte. abuk subuk anlar hemde. bir kez daha olmuştu bu böyle. sonra annemi arayıp anne böyle böyle birşey olmuş muydu dedim. olmuştu da sen yeni doğmuştun daha dedi.
çok korkunç aslında.
sonra durduramıyorum işte bu flashbackleri saat sabahın 6sı oldu. artık o kadar geçmişe inmişim ki, neredeyse doğum anımı hatırlayacağım öyle bir şey.
kalktım resim çizdim.
sonra dolabı açıp bir tane salatalık turşusu yedim. geçti öyle.

7 Aralık 2010 Salı

"When truth brings no profit, to be wise is to suffer." dedi bu sabah tanıştığım british literature hocam. British literature demek ingiliz dili edebiyatı demekten daha havalı evet. edebiyat kelimesini oldum olası sevemedim ben çünkü. bir samimiyetsizlik oldu hep. şiir gibi. aynı his. neyse konu o değil, konu ne bilmiyorum. bu sabah bu sözü duyduğumda iyi hissettim. hani bazı zamanlar olur ya; düşünüp de kelimelere dökemediğiniz birşeyi birinin yıllar, belki asırlar önce dile getirdiğini öğrendiğiniz anlar. tamam böyle anlar öyle gündelik hayatın vazgeçilmezi anlar değil. fazla spesifik. hatta şu an ben uydurmuş bile olabilirim. tamam konu şu sanırım. sözler çok şey değiştirir. sabah 45 dakika boyunca trafiğe takıldığı için beklemek zorunda kaldığım bu hocaya sövdüğüm küfürleri yuttum mesela. sadece eski bir alıntı yaptığı için. anlattıklarına kendimi kaptırdığım için.

Bu ara hayatım çok garip bir düzen içinde. hiç olmadığı kadar. her şey olmasını istediğim gibi. hiç bir zaman hepsi bir arada olmaz dediğim şeyler birlikte çok da güzel gidiyor gibi. ne gibi?
mesela herhangi bir sunum, vize tarzı bir şeye 24 saatten az vakit kalmadan çalıştığım görülmemişti. 4 gün önceden bir sınava çalıştım. kendime inanamadım. bunda arkadaşlarımın da etkisi var tbi ama olsun. olayı kendime yormayı seviyorum.
ha mesela, 4 gün önceden vizeye çalışmış bu çocuk, o 4 günden 1 gün önce dımtıs şarkılar eşliğinde 6 saat dans etti. veya sınırsız pizzanın canını çıkardığı günün akşamında yağsız süt,yeşil elma, kızarmış kepekli ekmek gibi ürünlerin olduğu bir alışveriş yaptı. veya bir kaç saat önce bir arkadaşının çaldığı elektro gitar eşliğinde coldplay şarkıları söylemeye çalışırken, daha sonra başka bir odada başka bir arkadaşıyla saz eşliğinde "abe kaynana naptın bize" gibi sözleri olan şarkılar söyleyip roman havası oynamaya çalıştı. demek istediğim tezatlığın oluşturduğu bir düzene girdi. girdim. ve garip şekilde harika hissettiriyor. bir de şu cümlelerim ingilizceden türkçeye çevirilimiş kötü cümleler gibi olmasa herşey harika olacak. "ve garip bir şekilde harika hissettiriyor" ne demek allah aşkına. " and it feels great in a weird way" dediğinde neden daha düzgün geliyor kulağa. neyse.
harika olmayacak tabi. en mutlu olduğum anda bile eksik hissediyorum. en olmaması gereken bir şey veya bir kişi için orası ayrı. ama bu da benim kötü yanım olsun. eksik yanım olsun, öyle kalsın. herşey tamam olacak değil ya.

bu da böyle bir yazı olsun.